top of page
ChatGPT Image 8 Eyl 2025 15_28_18.png

Erteleme Psikolojisi: Zihnimiz Neden Hep “Sonra” Diyor?

Günlük hayatımızda hepimiz ertelemenin ağına düşeriz. Yapmamız gereken bir ödev, tamamlamamız gereken bir iş ya da başlamayı planladığımız bir proje… Bir türlü harekete geçemeyip “Sonra yaparım” demek, çoğu zaman kısa süreli bir rahatlama sağlar. Ancak bu rahatlamanın bedeli, artan stres, kaygı ve zaman baskısıdır. Peki zihnimiz neden sürekli “sonra” demeye programlanmış gibidir?

Ertelemenin temelinde çoğu zaman kaygı ve özdenetim güçlükleri vardır. Örneğin, yapılacak işin gözümüzde büyümesi ya da hata yapma korkusu, beynin tehdit algısını devreye sokar. Bu noktada limbik sistem hızlı bir çözüm önerir: “Şimdi bundan uzaklaş, kendini rahatlat.” Böylece kişi kısa vadeli rahatlama uğruna uzun vadeli hedeflerinden uzaklaşır. Steel’in (2007) meta-analizi, ertelemenin en çok özdenetim eksikliği ve düşük görev değeri ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Yani bir iş bize sıkıcı, zorlayıcı ya da anlamsız geliyorsa erteleme ihtimalimiz yükselir.

Ertelemenin sürmesinde bir diğer etken de “zaman yanılgısı”dır. İnsan beyni, gelecekte daha fazla motivasyona ya da zamana sahip olacağına inanma eğilimindedir. “Şimdi yapamıyorum ama yarın daha istekli olurum” düşüncesi aslında bir illüzyondur. Araştırmalar, insanların kendi gelecek benliklerini olduğundan daha güçlü ve enerjik hayal ettiklerini, bu nedenle işleri geleceğe atmaya meyilli olduklarını ortaya koymuştur (Sirois & Pychyl, 2013). Ancak o gelecek geldiğinde koşullar genellikle değişmez ve döngü tekrar eder.

Bu davranışın bedeli sadece verimlilik kaybı değildir. Erteleme, kişinin benlik saygısını zedeleyebilir ve uzun vadede kronik stres kaynağı haline gelebilir. Kendini sürekli erteleyen bireyler, çoğu zaman “yetersizlik” ve “başaramama” duygularıyla yüzleşirler. Bu durum, kaygı bozukluklarını ve depresif belirtileri tetikleyebilir. Pychyl ve Sirois (2016), ertelemenin aslında bir zaman yönetimi sorunu değil, duygusal düzenleme sorunu olduğunu vurgulamaktadır. Yani mesele, saatleri daha iyi planlamaktan çok, o anki olumsuz duygularla başa çıkabilmektir.

Peki bu döngüyü nasıl kırabiliriz? Öncelikle ertelemenin farkına varmak ve bunun normal bir insan davranışı olduğunu kabul etmek önemlidir. Ardından küçük adımlar atmak gerekir: Yapılacak işi parçalara bölmek, kendimize net ama ulaşılabilir hedefler koymak ve tamamladığımız her adımı takdir etmek motivasyonu artırır. Ayrıca “şimdi başla” kuralı, ertelemenin önüne geçmek için basit ama etkili bir yöntemdir. Bir işe başlamanın en zor kısmı ilk birkaç dakikadır; başladığımız anda zihnimiz çoğu zaman devam etmeyi daha kolay bulur.

Erteleme, hayatımızda zaman zaman hepimizin yaşadığı bir davranıştır. Ancak döngü haline geldiğinde kişisel gelişimimizi, akademik ya da mesleki performansımızı ve ruh sağlığımızı olumsuz etkiler. Zihnin bu tuzağını fark etmek ve küçük adımlarla ona karşı harekete geçmek, uzun vadede kendimize olan güvenimizi ve yaşam kalitemizi artıracaktır.

 

 

Kaynakça

  • Steel, P. (2007). The nature of procrastination: A meta-analytic and theoretical review of quintessential self-regulatory failure. Psychological Bulletin, 133(1), 65–94.

  • Sirois, F. M., & Pychyl, T. A. (2013). Procrastination and the Priority of Short-Term Mood Regulation: Consequences for Future Self. Social and Personality Psychology Compass, 7(2), 115–127.

  • Pychyl, T. A., & Sirois, F. M. (2016). Procrastination, Emotion Regulation, and Well-Being. In S. L. Robinson (Ed.), Procrastination, Health, and Well-Being. Academic Press.

bottom of page