top of page
ChatGPT Image 8 Eyl 2025 15_28_18.png

Mükemmeliyetçilik Tuzağı: Neden Hiçbir Zaman Yeterli Hissetmiyoruz?

Hayatta en iyisini yapmak istemek çoğu zaman olumlu bir motivasyon kaynağıdır. Daha disiplinli olmamızı, hedeflerimize ulaşmamızı ve kendimizi geliştirmemizi sağlar. Ancak bu istek, belirli bir noktada sağlıklı sınırları aşarak “mükemmeliyetçilik” halini aldığında bizi içten içe tüketen bir baskıya dönüşebilir. Mükemmeliyetçilik, yalnızca yüksek standartlara sahip olmak değildir; aynı zamanda hata yapma korkusuyla sürekli tetikte olmak, başardıklarımızdan tatmin olamamak ve kendimizi yetersiz hissetmektir.

Araştırmalar mükemmeliyetçiliğin iki yönü olduğunu ortaya koyar: uyumlu (sağlıklı) ve uyumsuz (sağlıksız) mükemmeliyetçilik. Uyumlu mükemmeliyetçilik, bireyin hedeflerine ulaşmak için gayret göstermesini ve düzenli olmasını destekler. Ancak uyumsuz mükemmeliyetçilik, başarısızlık korkusu ve sürekli öz eleştiriyle beslenir. Bu durumda kişi, hedefe ulaşsa bile tatmin olamaz, çünkü zihni “daha iyisi olabilirdi” düşüncesine odaklanır. Hewitt ve Flett’in (1991) geliştirdiği mükemmeliyetçilik modeli, bu baskının yalnızca kişinin kendisinden değil, çevresinden gelen beklentilerden de kaynaklanabileceğini göstermektedir.

Mükemmeliyetçilik çoğu zaman çocukluktan itibaren şekillenir. Sürekli yüksek beklentilerle büyüyen ya da hatalarının yoğun biçimde eleştirildiğini gören bireyler, ilerleyen yıllarda hata yapmaktan aşırı korkar hale gelebilirler. Bunun sonucunda kişi yalnızca başarıya odaklanır, sürecin keyfini çıkaramaz. Örneğin bir öğrenci, sınavdan yüksek not almasına rağmen tek bir yanlış yaptığı için kendini başarısız hissedebilir. Bu düşünce biçimi uzun vadede kaygı, depresyon ve tükenmişlik ile ilişkilendirilmiştir (Flett & Hewitt, 2002).

Mükemmeliyetçilik tuzağının en önemli özelliklerinden biri de bitmeyen tatminsizliktir. Kişi bir hedefe ulaştığında, kısa bir süreliğine rahatlar, fakat hemen ardından yeni ve daha zorlu bir hedef belirler. Bu döngü, bireyin içsel huzurunu baltalayarak kendini asla yeterli hissetmemesine neden olur. Bazen bu baskı, işleri ertelemeye bile yol açabilir; çünkü kişi kusursuz yapamayacağına inandığında başlamaktan tamamen kaçınır.

Bu tuzaktan çıkabilmek için öncelikle farkındalık geliştirmek gerekir. “Mükemmel olmalıyım” düşüncesini yakaladığımızda, bunu sorgulamak ve “Yeterince iyi olmak da değerli” diyebilmek önemlidir. Öz-şefkat araştırmaları, bireyin kendine karşı nazik olmasının hem ruh sağlığını koruduğunu hem de motivasyonu artırdığını göstermektedir (Neff, 2003). Hata yapmanın öğrenmenin doğal bir parçası olduğunu kabul etmek, bu süreçte atılabilecek en güçlü adımdır.

Mükemmeliyetçilik, çoğu zaman başarı kılıfı altında gizlenen bir yüktür. Onu fark ettiğimizde ve kusursuzluğu değil, gelişimi hedeflediğimizde hayat daha hafif ve anlamlı hale gelir. Çünkü aslında mesele, mükemmel olmak değil; kendi yolculuğumuzda tatmin ve dengeyi bulabilmektir.

 

 

Kaynakça

  • Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (1991). Perfectionism in the Self and Social Contexts: Conceptualization, Assessment, and Association With Psychopathology. Journal of Personality and Social Psychology, 60(3), 456–470.

  • Flett, G. L., & Hewitt, P. L. (2002). Perfectionism: Theory, Research, and Treatment. American Psychological Association.

  • Neff, K. D. (2003). Self-Compassion: An Alternative Conceptualization of a Healthy Attitude Toward Oneself. Self and Identity, 2(2), 85–101.

bottom of page